01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / GIDA FELSEFEMİZ
GIDA FELSEFEMİZ

GIDA FELSEFEMİZ Prof.Dr. Orhan Çeker

Helal Gıda Anlayışımız

 

 

Allah Teâlâ, insan vücudunu yaratmış ve yarattığı bu vücuda uygun bir takım yönetmelikler ve kanunlar ortaya koymuştur. Bu yönetmeliğe insan makinesini kullanma kılavuzu diyebiliriz. Teşbihte hata olmasın ama sanki bir makine üretilmiş, bu makinenin yanına kullanım kılavuzu gibi bir broşür eklenmiştir. Biz o makineyi o kullanım kılavuzuna/broşüre göre kullanırsak o makine hem uzun ömürlü olur hem de kendisinden beklenen fayda en yüksek seviyede elde edilmiş olur. İşte insan makinesini, kendisini yaratan Allah’ın ona gönderdiği ilke ve esaslara göre kullanacak olursak o zaman bu vücut rantabl bir şekilde fayda sağlar ve uzun ömürlü olur.

 

Cenab-ı Hakk bu vücudu helal gıdaya ayarlı yaratmıştır. Dolayısıyla insan vücudu helal ile beslendiği zaman o yönergeye uygun beslenmiş olur. Yani helal gıda ile beslenen vücut kendisinden beklenen menfaati en üst seviyede vereceği gibi öte yandan uzun ömürlü de olmuş olacaktır. Teşbihte yine hata olmasın mesela benzinli motora biz fuel-oil koyacak olursak ne olur diye düşünelim. Belli ki o motor çalışmayacaktır. Zorlayacak olursak bozulacaktır. İşte insan vücudu da helale ayarlı olarak yaratıldığı için bu vücuda haram verecek olursak ya o çalışmayacaktır yâda kendisinden beklenen ömrü daha doldurmadan insanı yarı yolda bırakacaktır. Dolayısıyla insan vücudunun, kendisini yaratan Allah’ın ortaya koyduğu broşüre göre beslenmesi ve ona göre kendisine gıda verilmesi gerekir. Helal gıdanın bu yönden önemi çok büyüktür.

 

 

 

Yine aynı teşbihe dönecek olursak; nasıl ki üretilen makinenin bir ayarı varsa, makine o ayara göre çalışıyorsa; insana da Cenab-ı Hakk bir ayar koymuştur. Bu ayara biz akl-ı selim diyebiliriz. İşte bu ayarı bozulmamış insanların tercihi doğru olmaktadır. O tercihe itibar etmek gerekir. Fakat ayar bozulmuş ise bu insanın tercihleri de sürekli bozuk olur. Bunu şöyle bir örnekle destekleyelim:

 

 

Peygamberimiz (s.a.s.)  Miraç’ta iken kendisine süt ve şarap ikram edilmişti. Peygamberimiz (s.a.s.) sütü tercih ettiğinde Cebrail (s.a.s.) “Fıtratı (yaratılışa uygun olanı) tercih ettin”, demiştir. Şimdi biz bu olayı zamanımıza uygulayalım: İnsanlara mesela cola ve süt ikram ettiğimizi düşünelim. İnsanımız sütü mü tercih eder yoksa colayı mı? Kime sorarsak soralım ‘colayı tercih eder’ cevabını alırız. Öyle ise zamanımız insanının, farkında olmadan fıtrat ayarı bozulmuştur demektir. Bu ayarı bozan şey şüphesiz ki zamanımızdaki yaşantı biçimi ve o insanın aldığı gıdalardır. Gıdalar insan vücuduna gire gire onun fıtrat/orijinal yaratılış ayarını bozmuştur. Tabii ki vücut makinesine uygun olmayan gıdaları kastediyoruz. Kısacası uygun olmayan gıdaları, haram ve zararlı olan gıdaları insan vücudu içine ala ala Cenab-ı Hakk’ın taa doğuştan koyduğu ayarı bu gıdalar bozmuştur. Dolayısıyla insanımızın tercihi tamamen bozuk gıda tercihi haline gelmiştir. Bu yüzden şunu söyleyebiliriz. İnsandaki bu ayarı tekrar standart hale getirebilmemiz yani yaratılışındaki doğru ayarı tekrar bulabilmemiz için tüketilen gıdaların yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Nasıl ki ölçü-tartı aletlerine belli sürelerle resmen ayar veriliyor ve bozuk olanları düzeltiliyor, standart bir ayar veriliyorsa insan vücuduna da zaman zaman Allah Teala’nın ilkeleri doğrultusunda ayar çekmek gerekir. İşte insan vücuduna çekilecek ayarın en önemli yollarından bir tanesi gıdalardan geçer. İnsana helal gıda vere vere bu bozuk ayarı düzeltme imkânımız vardır diye düşünüyoruz. Kısacası helal gıda insana tekrar insanlık şahsiyetini kazandırma unsurudur diyebiliriz.

 

 

Gıda Probleminin Ortaya Çıkış Sebebi

 

 

Yeryüzünde 6.5 milyar civarında insan yaşamaktadır. Doğal olarak yetişen ve üretilen gıdaların ancak 1.5- 2 milyar insana yeteceği söylenmektedir. Geride kalan 4.5- 5 milyar insanı nasıl doyuracağız, düşüncesi gıda probleminin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Çünkü insanlar, bu kadar büyük kitle insanı doyurmak için ister istemez sanayi ürünü gıda üretimine başvurmuşlar. Bu üretim şekli, aslında gıda olmayan pek çok maddeyi gıdada kullanmayı beraberinde getirmiştir. Gıdaların bol üretilmesi, uzun zaman saklanabilmesi, aromatik özellikler taşıması gerektiği, estetik ve çekici görünür olması, renklendirme işi… sanayi mamulü gıdalarda göz önünde bulundurulmuştur. Öyle olunca da binlerce katkı maddesi, yem olamayacak pek çok şeyin yem olarak kullanılması, fennî müdahalelerle gıdaların asıllarının bozulması, genetik yapılarla oynanması… problemleri ortaya çıkmıştır. Bu gıda maddelerini tüketenlerde ise olmadık biyolojik ve psikolojik bozukluklar ortaya çıkmış olup insanlık toplumsal belalara maruz kalmıştır. Çok tüketim çok üretimi, çok üretim çok hammaddeyi, çok hammadde çevre bozukluğunu doğurmuştur. Çevre bozukluğu ise zamanımızın en ciddi evrensel belaları arasındadır.

 

 

 

Batı dünyasının esas aldığı kişisel menfaat anlayışı, başkasının hakkının düşünülmemesi, ‘ne var ne yok her şey benim için’ düşüncesi dünyamızı fesada boğmuştur. Bu anlayış beyaz adamın ürettiğini diğerleri tüketsin diye modernizm adında bir hayat tarzı icad etti ve diğer insanları bu şekilde yaşamaya psikolojikmen mecbur bıraktı. ‘Sürekli tüket’ şeklinde özetleyeceğimiz bu anlayış, insanı doyumsuz hale getirdi. Doyumsuz hale gelen bu insanı doyurmak gıda problemini de ortaya çıkardı.

 

 

Biz müslümanlar, dünyanın şahitleri (Bakara:143; Al-i İmran:110; Hac:78) olarak Rabbimizin emrettiği esas ve fıtrî anlayışı insanlara yeniden tebliğ etmek durumundayız. ‘Sürekli tüket’ veya ‘Üretilmiş olanı mutlaka tüket, bitir’ anlayışı yerine ‘İhtiyacın kadar tüket’ veya ‘Tüketmen gereken kadar tüket’ anlayışını tavsiye etmeli ve bu anlayışı mutlaka hâkim kılmalıyız. Bunu başardığımız an göreceğiz ki çevre kurtulmuş, insanlık doyumsuzluk uğruna ömrünü feda etmez hale gelmiş, evrensel belaların sözü edilmez olmuş, çağdaş kimi hastalıklar tarih olmuştur. Biz her şeyden önce insanı şeytana kardeş yapan israfı iyi tanıyıp ona karşı evrensel savaş açmamız gerekiyor. Evrensel mücadelenin sebebi tüm dünya insanları olarak aynı gemide yaşıyor olmamızdır. Geminin öbür ucundaki bir delik/fesad beri uçtakini aynı oranda ilgilendirmektedir. Ez cümle Amazon ormanları yok ediliyorsa ‘bana ne’ deme hakkına sahip değilsin. Müdahale etmen yani gemiyi deldirmemen gerekir.

 

 

Bu evrensel ve ulvi anlayışla gıda problemimizin de önemli ölçüde ortadan kalkacağını iddia ediyoruz. Öyleyse ortaya çıkış felsefemiz ‘Çevre düşmanı israfa karşı topyekün savaş’, ‘Üretileni tüket dayatmasına son’, ‘İhtiyacın kadar tüket’, ‘İhtiyacından fazlasını tüketme hakkın yok’, ‘İhtiyacından fazlası başkasının hakkıdır’, gibi cümlelerle ifade edebileceğimiz anlayıştır.

 

 

Doyma Nedir, Ne Olmalıdır?

 

 

Yukarıda arzettiğimiz özet felsefeden hareketle doyma’nın ne olduğunu belirlememiz gerekmektedir. Tüketim ekonomisine göre doyma ‘Canın ne kadar ve ne istiyorsa ye’ olarak anlaşılır. Bu çok yanlış bir tanım/anlayıştır. İnsana, yeme konusunda sınır koymazsan bu insanoğlu doymaz. Geçmişte yedikçe yiyen, yedikçe kusup tekrar yiyen insanlar gelmiştir. Doyuma insan sınır çekmezse insan doymaz olur. İnsan ‘yeter’ demeyi zor beceren bir şekilde yaratılmıştır. Nefsin emrindeki insan (nefs-i emmare), doymayı unutmaya aday insandır. Obezite bunun en güzel ifadesidir. İnsan biyolojik ihtiyacını giderdikten sonra ‘yeter’ demeyi öğrenmelidir.

 

 

Gün içerisinde neler tükettiğimizi gece muhasebe edelim ve şunu samimiyetle soralım: Bu tükettiklerimin yüzde kaçı gerçekten/biyolojik ihtiyaçtır, ne kadarını psikolojik saikle tükettim? Samimi olarak verilecek cevapta şu sonucun çıkması uçuk bir cevap olmaz: Yüzde sekseni psikolojik ihtiyaç olarak, geri kalanı biyolojik ihtiyaç olarak tüketilir.

 

 

Batı dünyası, insan için günlük belli bir kaloriyi biyolojik ihtiyaç olarak belirlemiştir. Biz insanlar yeniden ve yeni/aslî bir anlayışla bu kalori mikdarını dahi hesaba çekmemiz gerekir. Verilen kalori rakamının çok daha aşağıya ineceği kanaatindeyiz. Oruç diye bir ibadeti tanıyan bizler o verilen kalori mikdarının fazla olabileceğini hemen fark ederiz.

 

 

Buna göre bizim gıda felsefemizde psikolojik açlık ve psikolojik doyma diye bir terim olmamalıdır. Bunun yerine yeniden gözden geçirilmiş biyolojik açlık ve biyolojik doyma gündemde olmalı ve insanlığa şunu haykırmalıyız: Biyolojik olarak açlığınızı giderip ‘doyduk’tan sonra bununla yetinerek ‘artık yeter’ deyin. Daha fazla yediğiniz zaman bilin ki mesela Somali’den birilerinin hakkını yiyiyorsunuz. Dünyayı ve dünyadaki gıdaları sadece kendi dar çevreniz olarak değil, ortak bir havuz, aynı geminin ortak mutfağı gibi düşünürseniz mesele daha çabuk anlaşılacaktır.

 

 

Psikolojik doyuma ulaşmak için canının her çektiğini yiyen insan en başta kilo problemi ile başı derde girer. Bunun devamında tıbben listelenebilecek bir sürü hastalık sıraya girer. Ve nihayet obezite ve doyma’yı unutmuş, onu farkedemeyen obez insanlar.

 

 

Ne tuhaftır ki insan önce yedikçe yiyiyor, epey masraf yaparak nihayetinde kilolar alıyor. Bundan sonra ikinci bir masrafla kilo vermeye çabalıyor. Hâlbuki başta kilo alacak masraf yapmasaydı, kilo vermeye de masraf yapmayacaktı. Dünya üzerinde açlık çeken insanlar, dünyada yeterli gıda olmadığından değil, gıda adil dağıtılmadığından aç kalmaktadır. Dünya üzerinde adil bir gıda dağıtım düzeni ile insanların açlık çekmemeleri, herkesin beslenebilmesi gayet mümkündür.

 

 

Kaliteli Beslenme

 

 

Biz toplum olarak kaliteli beslenme konusunda da çarpık bir anlayışa sahibiz. Pahalı beslenmeyi kaliteli beslenme sanıyoruz. Hâlbuki pahalı bir beslenme pekâlâ kalitesiz bir beslenme, ucuz bir beslenme de kaliteli bir beslenme olabilir. Kaliteli beslenme, fiyatı ile değil, yediklerimizin fıtrîliği ve besleyici değeri olması ile tesbit edilmelidir. İnsanımıza kaliteli beslenmenin ne olduğunu öğretmemiz gerekir.

 

 

Fıtrata aykırı gıdalar sebebiyle insanımızın fıtratı bozuk olunca insan kaliteli beslenmeyi de fark edemiyor, seçemiyor. Cenab-ı Hakk hayvanları yaratırken de o hayvana bir ayar koymuştur. Mesela sığıra, uğraşsanız da kendisine zarar verecek bir otu yediremezsiniz. Cenab-ı Hakk ona bir ayar koymuştur, onunla fıtrî olanı seçmektedir. Biz insanların ancak laboratuvarla seçebildiği şeyi, hayvan kendisi seçebiliyor. Nasıl ki hayvanda gıdalar konusunda bir ayar varsa insanda da o ayar var. İşte o ayarın devam ettirilmesi ve böylece insanın doğru bir seçim yapması temin edilmelidir. Yani kaliteli beslenme konusunda insanımız doğru seçim yapamamaktadır. Örnek vereyim: İnsanımız pahalı beslendiği zaman kaliteli beslendim sanıyor. Biz öğrencilerimizi gözlemlediğimiz zaman bazen bakıyoruz bir eline cola almıştır, diğer eline 4 bisküvi…bununla doymaya çalışıyor. Hâlbuki bunun yerine yarım ekmeğin içerisine bir yumurta koyup yese maliyeti diğerinden çok daha düşük olacağı gibi daha kaliteli beslenmiş de olacaktır. Bakın bu örnekte açıkça görüldüğü gibi pahalı beslenen, aslında beslenememiştir. Ekmek / yumurta şeklindeki beslenme türü ise doğal ve sağlam gıda ile hem ucuza hem de kaliteli beslenme şekli oluyor. Kaliteli beslenme konusunda insanımızın şuurlandırılması gerekiyor. İnsanımız kendisine yazık ediyor ve kendisine verilen vücut emanetini hor kullanıyor. İnsana Cenab-ı Hakk iki tane böbrek vermiş. Böbrek hastası olan insan bunun kıymetini anlıyor. Bir insan kaç milyara böbrek alıyor, üstelik aldığı bu böbrek bu insanı kaç yıl götürecek. Takma böbreğin, kendi böbreğinin yerini tutması mümkün değil. Peki, sen milyarlarla ölçülemeyecek organları nasıl hoyratça kullanırsın? Bu konularda insanımızın kaliteli beslenmenin ne olduğu konusunda bilgilendirilmesi en önemli şartlardandır.

 

 

 

 

İnsan makinesine doğru/fıtrî gıdalar vererek onun verimli çalışması ve uzun ömürlü olması temin edilmelidir. Unutmayalım bu makine bize emanettir. Bu emanet bize bir defa verildi, bir daha verilmeyecektir. Onu nasıl kullandığımızdan mutlaka hesaba çekileceğiz. Emanete hıyanet etmek insanlık dışı bir tavırdır. Bu makineye gıda olarak neyi verdiğimizi çok iyi bilmek zorundayız. İnsanlara şahit olması gereken bizlerin, bu konuda da hayrı murad eden ve insanlara hayrı tavsiye eden kişiler olmamız görevimizdir.

 

 

* Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi

           

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul